13 Ekim 2016 Perşembe

Her Yer Neden Karanlık?

Bir kuyunun içine veya bir uçurumdan aşağıya atılmış gibi düşmekteyim. Her yer öyle karanlık ve soğuk ki kimseye sesimi duyuramıyorum. Hızla düşüyorum zifiri karanlığın ortasına, kimse kaybolduğumu bilmiyor, nereye gittiğimi düşünmüyor ama ben düşüyorum. 

Nereden çıktı bu karanlık şimdi? Neden beni içine çekiyorsun? Dışarısı bu kadar güzelken ne yapacaksınız bana söyleyin... Hem... Hem ben karanlıktan korkarım, neyle karşılaşacağımı bilmezsem, görmezsem korkarım ben yapamam orada, kurtarın beni! Kurtarın! 

Yere yaklaştıkça hızlanıyorum ve hızlandıkça üşüyorum, rüzgar artıyor. Gittikçe kopuyorum insanlardan, kimse duymuyor beni. Arkadaşlarım, dostlarım, kardeşim diyenler, canım diyenler nerdesiniz? Gittiğim yeri bilmiyorum, yere çakılacağım belki de parçalarıma ayrılmak üzere aşağıya sürükleniyorum nerdesiniz? 

Yol uzadıkça uzuyor. Mesafelerimiz artıyor git gide zifiri karanlığın ortasındayım artık. Ne geldiğim yer belli ne gittiğim yer... Gideceğim yeri merak ediyorum. Kimsesiz kalmak. Ailem dediğim insanlar haricinde kimsesiz kalmak beni nereye sürüklüyor bilmiyorum. Oysa.. Oysa birçok insan vardı benimle olan veya ben öyle mi sanmıştım? Dertlerime çare olabileceğini söyleyen, yanımda duracaklarına beni inandıran bir sürü insan vardı, işi düştüğünde gelip yardım isteyen, en güzel zamanlarında yanlarında olduğum, düştüklerinde koşup kaldırmak için çabaladığım bazen kendimi unutup derman olmaya çalıştığım birçok insan vardı. Hani? Neden yoksunuz? Bakın düşüyorum işte neden gelip kurtarmıyorsunuz beni? Neden gelip elimden tutmuyorsunuz? 

Burası çok karanlık ve ben hızla bir şeylere çakılmak üzereyim. Düşüyorum.. Herşeyden ve herkesten uzak bir yere doğru.. Korkuyorum. Yalnızlıktan korkuyorum. Kimsesiz kalmaktan korkuyorum. Ailem evet onlar hep varlar onlar iyi ki varlar. Onları seviyorum. Belki de düşeceğim yer sadece onların yanıdır? Belki de orada bana sarılmak için bekliyorlardır? Bu yol uzun olduğu için mi karanlık yoksa bana yapacakları bir sürprizin parçası mı bu karanlık? Umarım bu yol oraya çıkıyordur...

Düşüyorum, yuvarlanıyorum bilinmezliğe doğru, kendimden, yanımdaki insanlardan birer birer uzaklaşarak gidiyorum karanlığa doğru. Beni buradan kim çıkaracak bilmiyorum. Belki sonsuz bir sevgi, belki elimden tutmak isteyen bir yol arkadaşı... Kim gelip kurtaracaksa beni buradan çabuk gelsin artık görmüyor musun düşüyorum! 

Gidiyorum bilinmez bir yolda, hayat dediğimiz zorlu yol da olabilir düştüğüm bu yol. Düşüyorum son sürat herkesi ardımda bırakarak ama Her Yer Neden Karanlık? Bunun cevabını arıyorum. Işığın yanmasını, güneşin doğmasını bekliyorum. Her yer çok karanlık ve ben korkuyorum... 

8 Ekim 2016 Cumartesi

Çünkü Yazmak Lazım..

Yazmaya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Zaten her zaman kötü başlayıp öyle de devam eden şeylerin içerisinde olmuşumdur. Bilmiyorum nasıl başlamam gerektiğini ama yazmak lazım çünkü yarınımızı böyle kurtaracağız. Yarınımızın güvencesi olacak yazmak. 

Yazıyı okumaya başlayanların tamamının da son satıra ulaşmadan okumaya son vereceğini bilerek yazmak. Belki bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda insan inecek son satıra kadar, onlar da hayatlarından çaldığım kısacık bir zaman için, boşa geçirdikleri zaman için güzel cümleler kurmayacaklar arkamdan ama ben rahatlamış olacağım.

Bir terapi gibi yazmak, kimsenin anlamadığı yerde anlayan bir dosta sarılmak gibi çünkü. Zamanında kalem ve kağıt dostluğu içerisinde gelişen eylem günümüzde klavye ve beyaz ekran şeklinde ama aynı şekilde rahatlatıcı etkisini kaybetmeden devam etmekte. Bir barajın arkasında biriken suyun kapaklardan kurtulduktan sonra yolunu bulması gibi aslında yazmak. Seni karanlığa çeken ne varsa onları bir nevi ışığa sürüklemek gibi...

Mutlu veya mutsuz bir şekilde nefes alışlarını devam ettirebilen insanlar meydana gelen olaylar silsilesiyle birlikte maddi veya manevi içlerini doldurmaya başlarlar. Geçmiş insanların içlerine akıttığı gözyaşlarıyla dolan bir sürahi gibi birikir göğsünün orta yerinde. Yalnızlığın da zuhur bulmasıyla birlikte ne birine iki kelime dert anlatabilirsin ne de bir ortak bulabilirsin kendine birlikte gülebileceğin. İçine atarsın her şeyi, mutlu olsan bile bunu kimseye anlatamamak doldurur içini, golden sonra tanımadığın bir insana sarılırsın kimsen olmadığı için yanında keşke dersin, keşke canımdan bir can olsaydı da doya doya sarılabilseydim bu bahaneyle dersin..

Doldurursun içini işte ne var ne yoksa anlatamazsın kimseye birikir dağlar kadar olur, denizler gibi sonsuz olduğunu düşündürür veya ıssız bir adanın içine gelmeyecek bir gemiyi (o gemi bir gün gelecek) bekler gibi düşündürür sana. Baraj dolar artık seviye tehlikeli durumlara doğru ilerlemektedir. Yapılacak en güzel şey ise artık biraz fedakarlık göstermek ve kapakları açmaktır. Alırsın kalemi eline ve önüne bir kağıt yada açarsın bilgisayarın temiz beyaz bir ekranını klavyenin üzerinden dans ettirmeye başlarsın parmaklarını, adeta kuğu gölü balesi yapan bir balerin gibi dans etmeye başlar parmakların klavyenin üzerinde. Klasik müziğin iyileştirici ruhu devreye girer hemen ardından. Dans devam ettikçe rahatlar bütün duvarların. İçinden çıkılmaz bir hal alan bedenin gevşedikçe de dostuna daha sıkı sarılırsın, kalemi daha güzel tutarsın elinde, dans biraz daha hareketlenir klavyenin üzerinde ve iyi ki dersin. Yazmak iyi ki var. 

Yazmak insanın kendi kendine uygulayabileceği en güzel tedavi şekli. Yazmak nesilden nesile dokunmanın en güzel adresi, Yazmak ruhun en güzel gıdalarından bir tanesi...

Yazmak lazım demiş şair. Yazmak mutsuzluktur. Mutlu insan yazamaz...